26 Temmuz 2009 Pazar

İstanbul tarafından eğitilmek

istanbul'da hiç yaşamamış biri olarak tv'deki haberlerin çoğunun istanbul'la ilgili olmasına, her şeyin (konserler, sergiler, festivaller, ilginçlikler) istanbul'da yapılmasına sinir olurdum. en sevdiğim grup gelir ve tabii ki konseri ordadır, picasso oraya gelir, rengarenk boyanmış inek heykelleri orda sergilenir filan.

tabii ki hiç oraya gitmemiş değilim; hatta klişe istanbul fotolarından birkaç tane de ben çektim. ama hiç sosyal nimetlerinden faydalanamadım, tv'deki istanbul'un bi parçası olamadım (lakin olmuş da olabilirim).

eskiden bu durum beni üzerdi; ama yakınlarda fark ettiğim üzre, her ne kadar bi parçası olamasam da istanbul'dan baya bi faydalanıyormuşum meğer. şehrin bütün hareketi, canlılığı; tv programlarına, dergilere, kitaplara anlatacak bir şeyler veriyor ve ben, gitmediğim bi konser ya da görmediğim bi sokak sayesinde bi şeyler biliyorum.


edit: bunu yazdığımda lise yeni bitmişti. geçen üç yılda, istanbul'un "sosyal nimetlerinden" defalarca yararlanmışımdır sanırım. hiç de anlattığınız gibi değilmiş adiler.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

seni sevmiyorum pink floyd

hep o fanların yüzünden. senin bi efsane olduğunu söyleyip duruyolar pink floyd. senin şarkılarının dünyanın en güzel şarkıları olduğunu söyleyenler var. seni dinlemeyenlerin kültürel düzeyleriyle ilgili ileri geri konuşuyolar, zevkleri hakkında da öyle.

comfortably numb'ı sadece scissor sisters söylediğinde sevdim ben pink floyd. dünyanın en iyi gitar solosu dedikleri solodan da hiç zevk almadım.

flodianlarını benden uzak tut pink floyd. pek hazetmiyorum senden.

21 Temmuz 2009 Salı

lütfen, önce iyi haber!

"bir iyi bir de kötü haberim var." diye başlar hep. iyi ve kötü haber sayıları değişken olabilir, neyse. kahramanımız -kendisine "önce hangisini söyleyim?" denilendir, (diyen kişi sabırlıdır, cevap gelene kadar bekler, cevap gelince de ağırdan alır, düzgün cümleler kurar, haberleri daha önceden duyduğu için sakindir hep) heyecanlıdır, korkar, merak eder, sabırsız sabırsız sabırsızdır- düz bi mantıkla hareket eder: "önce kötü!".

ince hesapların insanı olmaya iter onu heyecanı. önce kötü haberi ister, ister ki bozulan morali, ya da belki yaşadığı hayal kırıklığı arkadan gelecek olan iyi haberle düzelsin. düzelsin ki, devam etsin ne yapıyorsa işte ona. bozulmadan. hatta değişmeden. hesapta.

oysa kötü haberle gelen, düzeni bozan his, iyi haberle gitmeyecek. bütün hislerin ayrı odaları var, kötü his odasına yerleşti ve kendiliğinen yavaş yavaş buharlaşıp yok olana kadar kahramanımız onu hissedecek. iyi haber geldiğinde, iyi hissin de bi odası olacak ve kötünün başına gelenler, onun için de aynen geçerli olacak.

bi iyi bi de kötü haber durumları yeterince kötü. bu senaryoları yazan insanlar, en azından haberleri bizim istediğimiz sırada verecek olan kişiye "önce iyi!" dedirtin!

önce iyi! -ki karakterimiz tadını çıkartabilsin.
önce iyi! -ki birazdan gelecek (gelmesini engelleme-erteleme şansı yok) kötü hissin kokmuş odası biraz daha boş kalsın.
önce iyi! -ki adam/kadın kötü haberin varlığını (ve onu bilmesinden kaynaklanan endişeyi) bi süreliğine unutabilsin.

lütfen, önce iyi haberi söyletin karakterlerinize! kötü haberin varlığını bile söyletmeden.

alıntı #1

"karanlıktı gökte ağaçlar."
william faulkner (ses ve öfke'den)