18 Aralık 2011 Pazar

"çanakkale sendromu"

"Bütün cepheleri boşlayıp son cephede insanüstü bir performans göstermek:   Türkiye’nin bir ruhu varsa son cephelerde geziniyordur. Biz kaderci değiliz, keşke öyle olsaydık, daha beter bir şey var bizde. Başımıza ne geleceğini bilip olası felaketlerden zevk almak. Canavarı görünce uçuruma doğru koşuyoruz, korkudan değil. Canavarla dövüşmek için sırtımızı uçuruma vermemiz lazım. Son dakikadaki kornere çıkıp karşı kalede gol arayan kalecilere sorun, Türkiye’nin ruhunu en iyi onlar bilir."


demiş emrah serbes (afili parçalar no.43). 


futbolun metafor olarak kullanılmasına bitiyorum. "piknikte dömivole"yi okurken fark ettim bunu, "santrforun rüyası"nı okurken bundan emin oldum. ve hatta şu an "kalecinin penaltı anındaki endişesi"ni okuyarak devam ediyorum. devam edeceğim.  

2 Aralık 2011 Cuma

dr. livingstone, i presume!

"afrika araştırmaları tarihindeki en ünlü deyiş ('dr. livingstone, i presume!') 10 kasım 1871 sabahı tanganika gölü kenarındaki arap istasyonu ujiji'de söylenmişti. kaybolduğu varsayılan kâşif gayet iyiydi ve aylardan beri nazik köle tacirlerinin cömertliği sayesinde canlı kalmıştı."

"ekvator hikâyeleri"nden, sf. 126, g. guadalupi - a. shugaarsf.

henry morton stanley, kendisinden uzun süredir haber alınamayan dr. livingstone'u gördüğünde böyle demiş. bi de arthur dent, birilerinin kılığına girmeli (ne deniyordu cidden hatırlamadım) bi partide kim olduğunu soran tricia'ya böyle cevap vermişti. o akşam tricia ise darwin olmuştu.

işte ben filmi izlediğimde bu sahneyi anlamamıştım. şimdi anladım. aslında ilk başta bi heyecan yaptım, biri stanley biri livingstone muydu yoksa filan diye. ama tabii, douglas adams kitabı olunca darwin'in nerede çıkacağı belli olmuyor. oysa yap tricia'yı stanley, ben de bi şey buldum diye sevineyim.