23 Ağustos 2010 Pazartesi

franny ve zooey'i okurken

salinger bana hiç acımıyor çok acımasız. kendilerini kolaylıkla ifade edebilen adamlar, kadınlar betimlemiş. herkes çok zeki, herkesin geniş ve objektif bir bakış açısı var. zaten bu yüzden çok rahatlar. kafaları rahat değil ama.

olmaları gerektiği gibi olmayı başarmış karakterler bunlar sanki.

kendime yakın hissettiğim bir sürü roman karakteri gibi sıkkın, üzgün, takıntılı filan da olsalar, bizim benim bir türlü yapamadığımız şeyi yapmışlar, öz-memnuniyetlerini sağlamışlar.

kendimi roman karakterleriyle karşılaştırmam şimdi biraz sıkıntılı saçma geldi ama; ben franny’yi her türlü döverim yani.

babam hapse girmiş ve karate biliyorum.

insanların 9 katlı topu vardı. insanların halası almanya‘dan bi şeyler getiriyordu. insanlar benim hiç bilmediğim oyunları biliyor + rahatlıkla oynuyordu. insanların bisikletleri çok iyiydi. hatta bazı insanlarınkaykayı bile vardı. insanlar gidip bakkala bi şey yazdırabiliyorlardı. insanlar ağaca çıkmak konusunda olmasa da ağaçtan inmekte benden çok çok daha iyiydiler.

insanlar dediğim yaşıtlarım tabii. o zamanki. ben de 4-5 filanım herhalde.

ben de gayet normal bir banka memuru olan babamın eskiden hapiste yattığını iddia ettim. “benim babam seninkini döver”in oz versiyonu.

hemen arkasından “karate biliyorum” dedim ve ellerimi “hi-yaa” pozisyonuna soktum (bence bunu herkes anladı).

“ben de pisimdir haaa” hesabı.

8 Temmuz 2010 Perşembe

benimle hiç alakası olmayan bi iddia üzerine.

birisi birisine milkshake için 38 sözcük bulmaktan filan bahsetmiş bulundu gözlerimin önünde. ben de can sıkıntısından bunu üstüme alınıp çelınç ilan ettim. ama kuğl da bi insan olduğumdan, bi hafta kadar bekledim kendi işlerini kendilerinin halletmesini ve sanırım, onlar bu iddiayı benim kadar önemsemediler.

mmm pek nefiz.

alın size milkshake üzerine 38 sözcük:

özellikle buz gibi olanlarının aslında pipet yerine kaşık kullanılarak gerçekleştirilmesi gereken içiminin zorluğu, kendisini tanımlamak için kullanılmak istenen otuz sekiz sözcüğü bulma aşamasında çekilen çileden kimi açılardan bakıldığında kat kat üstün olmakla birlikte, bunca sözcüğü okumanın zahmetinden azdır.

27 Şubat 2010 Cumartesi

alıntı #6 #7

"düşünüyorum, o halde varım. bu cümle, insanları tek tek alakadar ettiği zaman tamamen yanlış ve gerçeğe aykırı. o cümle günümüzde şöyle olmalı: hikayemi anlatıyorum, o halde varım."

amerika mektupları'ndan (joachim zelter)

kitabın derdini en iyi anlatan cümle bu bence. ama bi de şu var:

"benim düşünceme göre, bizim gibiler, başkalarından bir fazla boyutla donatılmış bizim gibi iddialı, bizim gibi içi özlem dolu insanlar, bu dünyadaki hava dışında soluyacakları bir başka hava, zaman dışında ayrıca sonsuzluk olmadı mı yaşayamazlar; bu sonsuzluk da gerçeğin ülkesidir işte. mozart'ın müziği ve senin büyük yazarlarının yaptıkları da bunun içinde kerametler gösteren, idealleri uğruna can veren ve insanlık için yüce örnekler oluşturan ermişler de bunun içindedir. ama her gerçek eğilim, her gerçek duygu da, isterse kimsenin bunlardan haberi olmasın, kimse bunları görüp bi kenara kaydederek gelecek kuşaklar için saklamasın, bu sonsuzluk kapsamına girer. sonsuzluk içinde sonraaki kuşaklar diye bir şeyden söz açılamaz, birlikte yaşamalar vardır sadece."

bozkırkurdu'ndan (hermann hesse)

yazarın dediklerini "hikayeni anlatmazsan da varsın" olarak da yorumlayabilirim.

şimdi kim haklı diye sormak yanlış olur; hesse "bir başka boyutla donatılmış insanlar"dan bahsediyor, zelter ise -belirtmemiş olsa bile- normal insanlardan. ama "fark eder mi?" diye sormaya da hakkım var.

ps: (bkz: alıntı #4) - "gönlünde yatan türden bilgi"nin de anlatılan hikayelerden oluştuğuna inanıyorum.

22 Ocak 2010 Cuma

koc - boat behind klibini yeni fark etmem.

(ya da ettim).

şimdi, az önce şimdi izledim bunu. böyle sevimli bi yol klibi çekmiş olmaları hoşuma gitti.





o değil de, "ocean" yazılı kartonu tutan kız bildiğin karen o sanki?

o da değil de, oye'nin gözlüğünün mahallenin muhtarlarındaki amcanın gözlüğünden olması?

bidebide, sonunda youtube'dan vidyo eklemeyi öğrendim, nası seviniyorum.

ayrıca; declaration of dependence albümünün 1. ve 2. kliplerinde (yani mrs cold ve boat behind) kızların aynı olması filan dikkatimi çekti de yazmaya üşendim, sanki çok bi gerekli değil ya yazmam. ama yine de birisi yazarsa daha önce fark ettiğimin kanıtı olsun istedim. küçük hesapların insanıyım ben.