3 Kasım 2012 Cumartesi

iyi hayat

herkesin işten çıkıp evine doğru yol aldığı, yolumu araba farlarının aydınlattığı bir saatte, batan güneşin karmakarışık edip bıraktığı gökyüzünün altında, elimde antalya’dan gelmiş muzlar ve bir bankanın hediyesi olan defterim, ayağımda endonezya’da üretilmiş ayakkabılarımla bomboş okulun önünden etrafta ışıkları yanan tek binaya doğru yürüyorum ve bu akşam diyabetin tedavisine, belki ilerde bilmemnerenin cerrahisine çalışarak, ama çok çalışarak, ne tedavi metotlarının, ne aile yapısının, ne dinin, ne muz yetiştiriciliğinin değiştirilemez bir yapısının olduğu, hiçbir şeyin mutlak doğrular üzerine kurulu olmadığı bu mavi gezegende, bir gün bir şeyleri yerinden oynatabileceğime inanıyorum.

ps: hem yürürken hem de yazarken "good song" çalıyordu.




27 Temmuz 2012 Cuma

kökler

"-ya babamın şiirleri nasıldı?
 -baban büyük şairdi. ama tek bir şiiri yok."
                       _ Murat Uyurkulak, "Tol", sf 98.


"şimdi resim yapamam, bir çizgi bile çizemem. ama, hayatımda şimdiki kadar büyük bir ressam hiç olmadım."
                      _ Goethe, "genç werther'in acıları" 



asla bilemem tabii, ama uyurkulak'ın bu cümleden etkilendiğini düşünmek hoşuma gidiyor.

3 Haziran 2012 Pazar

tüketilme denemesi

"bir paris semtinin tüketilme denemesi"nin tüketilme denemesini yazmayı istedim önce.

ama aslında en güzeli, yazarı denemesini yazarken tüketmeyi denemek olurdu.


19 Nisan 2012 Perşembe

alıntı no bilmemkaç

Bence
Alyuvarlar, akyuvarlar, bir de alaturkadan mürekkeptir kanımız.
Dinlerken sıkılsa da canımız,
Nasıl bir şeydir (acaba güzel midir?)
Kim bilir.




Oğuz Atay, Tutunamayanlar, sf. 127.


Kanımızdaki alaturka tınıyı dinlemekten sıkıldığımız için mi bütün bunlar? Yoksa onu bir türlü duyamadığımız için mi? Bütün bu şarkılar, kitaplar...

7 Nisan 2012 Cumartesi

biz burada yok iken


uyarı: yazar, burada albüm kritiği yapmaya çalışmamaktadır, bu iş için sonsuz sayıda müthiş kalbiliyetli (bu sözcük kasıtlı yanlış yazılmıştır, anlamının dışındaki birtakım şeyleri de ifade etmesi amaçlanmıştır) müzik eleştirmenimiz zaten mevcut (yazar son ifadesinde sizinle dalga geçmiştir, herkes işine baksındır, bazı insanlardaki bu ne kendini beğenmişliktir).

dün akşam kafam bozuktu. dondurma almaya diye girdim, replikas'ın son albümünü alıp çıktım (viva la mall). sonra albümü yaladım. şaka şaka yalamadım. (asla bilemeyeceksiniz.) tabii ruh halim hala aynıydı, biraz daha yürüdüm, yarım saat bi bankta oturup geri döndüm. eve doğru giderken yağmur yağmaya başladı, ıslanmış da olabilirim, ıslanmamış da. dedim ya, kafam bozuktu. eve gelince albümü masaya bıraktım. biraz kitap okuyup uyuyakalmak istedim, bunu yatakta yaptım ki yatakta uyuyakalayım; doğru yerde doğru zamanda bulunayım, doğru kişi olayım istedim.
falan filan derken bu sabah dinledim işte albümü. hala dinliyorum (2. ya da 3. kez olabilir). bilgisayarıma da aktardım, müzik çalarıma da; daha çok dinlerim diye. 

nasıl bi his biliyor musun, sanki oturduk da eskiden buralarda yapılan müziklerden, onları yapan müzisyenlerden filan uzun uzun konuştuk. ben çoğunu biliyor olsam bile, aralarındaki bağlantıları bilmediğimden, o zamanların müziğine genişçe bakmamış olduğumdan çoğunlukla ağzım açık dinledim. dinlemiş gibiyim yani, ufkum açıldı.
aslında böyle hissetmemi saylayan şey sadece albümdeki şarkılar değil, albümün kapağı, kartoneti, ismi, cismi de bu hissi tamamlıyor. şarkıların sözleri, açıklamaları, murat meriç imzalı yazı ve diğer ayrıntılar da beni ve diğerlerini böyle hissettirmek için, geriye dönüp bir bakmamızı sağlamak için özenle seçilmiş sanırım.

10 Mart 2012 Cumartesi

suck it and see, alex!

a clockwork orange'ın başlarında (16. dakika filan) alex, evine gider. oturduğu apartmanın her yeri zarar görmüş, çer çöple kaplı girişinde duvara çizilmiş bi resim görürüz. resmin her yerine tebeşirle penis vs. çizilmiş ve müstehcen sözler yazılmıştır. işte "suck it and see" de onlardan biri.

arctic monkeys'in albümünün adı buradan gelmiş gibi duruyor. hem solistin adı da alex filan ya.